Tuesday, May 5, 2020

CAN-AN

Dün sabah yolda erguvan gördüm, yolun kenarına sıkışmış bir ağacın üstünde az bir miktar açmış. Öyle İstanbul'daki gibi Boğaz'a rengini katarcasına, ruhunu şehre bırakırcasına, gönülde baharı coştururcasına değil ama, "aaah şimdi güzelim İstanbul'da erguvan zamanı, ne harikadır" dedirtircesine, içim ezilip kalben özlercesine... Sonra akşam eve dönerken, "MEVLANA Camii'nden dümdüz LATİFE hanım'a ordan da doğru ZÜBEYDE Hanım'a çıkacağız" derken buldum kendimi. Nerden geldiğime, sahip olduğum değerlere kalben teşekkür edercesine… İstanbul rengarenk bir canan ise, İzmir hep masmavi bir can'dır derim ben İstanbul'a yerleştikten sonra; rengi de anlamı da her şeye rağmen, herkes için değişmeyen mavi bir gökyüzü, deniz gibi... Bu sabah aynı erguvana tekrar baktım yoldan geçerken, bir iki hafta içinde orada olmayacağını bilerek, "Erguvanlar geçip gittiler bahçelerden, Geriye sadece erguvanlar kaldı…(HY)" dizelerini anımsadım.
Erguvan zamanı gibi aslında hayat, can mı canan mı diye düşünmeye mahal vermeyen.
Geçici ve anlık hoşluklar, mevsime göre değişen renklerle beslenen canan’a duyulan aşktır can’ı hayatta tutan.
Buradaki hayatı bittiğinde yaşama devam eden can’da iz bırakandır canan.
Erguvanlar gibidir canan, bahçelerden, şehirlerden, hayatlardan geçer, can’da yaşamaya devam eder.

9 Nisan, 2020 / Karşıyaka - İzmir

Friday, January 31, 2020

HAYAT’LAR


Hayatlar, 
Yorgan ve döşeklerin bile nefes aldığı, 
Her gün ayrı bir hikayenin yaşandığı
Paralel yaşamlar. 
Bu hikayeleri yataklarına taşıyan,
Yorganların altına girip gece düşlerini kuranlar, 
Ne kadar masalsı bir hayat yaşarlar.

Karbeyaz olunca yorganlar, 
Fersah fersah rüya görürler, 
Pembe yorganın altında pespembe düşler kurarlar.
Denize uzak bile olsa evleri, 
Mavi yorganın içine dalıp derinliklerde kaybolurlar. 
Antakya'da sokakları kadar renkli, düşlerden kurulu ikincil bir yaşam var.

Eskiden İzmir'de de kireç beyazına boyanırdı hayatlar. 
Su ile şifalandırılırdı. 
Bu hayatlarda büyüyen çocuklar 
Bu yüzden her gittikleri yerde beyaz badanalı evleri ararlar, 
Bu serin ve beyaz şifayı her yerde beraberinde taşırlar. 
Su gibidir bu yüzden İzmir hayatlarına çocukluklarını bırakmış insanlar. 
Hayat hep İzmirli'lere güzeldir yalan değil ama, 
Asıl İzmirli'lerde ayrı bir hayat var. 

Ne kadar güzel olursa olsun yaşamları, 
Bir de kendileri masalsı bir dünya kurarlar, 
Buna 'asıl hayat' adını koyarlar. 
Bu asıl masalı dinleyeni bir ömür hayatlarında, 
Bu asıl masala inananı bir ömür kalplerinde taşırlar... 

Antakya - Istanbul 2009/2015

Wednesday, January 29, 2020

SES

Zaman pek durmuyor artık Antakya'da.
Günü yakalamak adına 'hayat' lar kapanmış sanki kapılar ardına.
Sesleri karışmıyor artık kaldırımlara,
Zira, eski zaman sesleri duyulmuyor sokaklarda...

Yine de aaah çocuklar...
Tüm zamanlardan, mekanlardan, insani dinlerden, öğretilerden, kalıplardan bağımsız,
Memlektelerinin en güzel sokakları olan çocukluklarında,
Ayak seslerine şahit,
Eski zamanı bu ana çeviren çabuklukla büyüyor kendi oyunlarında...


Antakya 25.01.2020

Tuesday, July 17, 2018

GÖLGE


Gün dediğin güneş, 

Evler duvar içinde,

Ağaçlar eğilirken,

Duvarlar gölge içinde,

Penceren açıksa evin hayat,

Kapalıysa güven içinde,

Çocukluk dediğin memleket,

Beyaz badanalı evler içinde,

Büyüyüp evrilirken,

Hayaller hep arka cepte,

Rüyalar gerçek olursa hayat,

Olmazsa hep masal içinde,

Mutluluk dediğin peşinde,

Albeninin içinde,

Cazibenle yürürken,

Her zaman seninle,

Aşk varsa, sevdiğin evin, 

Yoksa, hayatın gölge içinde...


Monday, April 23, 2018

23 NİSAN

Çocukluğumuz memleketimizdir.
Buz gibi ırmakların çağladığı damarlarımız, imbat gibi öğleden akşamüstüne dek süren tatlı heveslerimiz, okyanus gibi uçsuz bucaksız gülüşlerimiz, kırların hep çiçek açtığı kalbimiz, tüm mevsimlerin bayram tadında yaşandığı güvenlik alanımızdır çocukluk. 
Kimileri içinse güneşin doğmak bilmediği karanlıktır; ellerden ayaklardan dört mevsim çekilmeyen soğukluk, sırtında ömür boyu taşıdığı kambur, gönlünde biriktirip de gözünden eksik edemediği göz yaşlarıdır, hatta kalbinden sökemediği pişmanlık, kaçtıkça kapıldığı vicdanıdır çocukluk. 

Pusulamız şaşıp nereye ait olduğumuzu bilemediğimiz zamanlarda, ibrenin sabitlendiğini yön, zamanın durduğu andır çocukluk. 
Büyüyüp geliştiğimiz yer misali, dönüştüğümüz halimizin doğduğu memlekettir çocukluk.
Aslında hiç kaybolmayan, sadece dönüşen, unutulmak istense de zamanla evrilen ve değişen, yetişkinlerin yüreğindeki ömürlük yüküdür çocukluk.

O yüzden kanımca ulusal egemenliğin çocuklara atfedilmesi, özel ve güzel olmasının yanında, içinde Atatürk'ün zekasına yakışır böyle özel bir sır taşır.

Memleketimizin neresi ve nasıl olduğu bizim seçimimiz olmasa bile, anavatanımızın özgürlüğünün ve egemenliğinin bizlere daha çocukken emanet edilmesi, ömürlük bir hediye ve sorumluluktur...

Hepimizin içimizde yaşattığımız, hala yüreğimizde yaşadığımız çocuk yanımızın bayramı kutlu olsun!

Sunday, December 3, 2017

ARALIK

Yılın sonu Aralık. Yeni yıla aralanan bir kapı. Çokça umutla aralık bırakılan bir zaman dilimi. Soldan sağa 6 harfli, yıl içinde sırası 12 ama, aylar arasında hep son denileni. En sevdiği renk kırmızı, en sevdiği şarkı "Jingle Bells". Burcu Yay yükseleni Oğlak, gezegeni ümit dünyası Neptün. Aralık ayının çalışkanı bankacı ve turizmciler, sabredeni muhasebeciler. Ayın en çok gezeni Santa Clause, hayvanı da ren geyikleri. Ayın şanslısı tatil yapan hristiyanlar, kazananı başta Nimet abla ve sonra tüm esnaflar. Aralık ayının iletişimcisi WhatsApp, PR'cısı Instagram. Ayın aşığı 'kalp gözlü emoji', kaybedeni ters yöne doğru 'dans eden kırmızılı kadın' emoji.  Ayın yıldızı parlayanı evdeki janjanlı çam ağacı, düşüşe geçeni renkli sonbahar yaprakları. Ayın hiti tartışmasız "Last Christmass", çıkış yapan grubu hala Wham. Ayın içkisi sıcak şarap, sarhoşu tüm Almanlar. Ayın iklimi kar yağışı, simgesi de kristal tanesi. Ayın meyvesi elma ve portakal, mottosu "sevgilim bu ay bari yanımda kal". Ayın hibe edileni ümit, O'na en çok yakışan kelimesi ise rastgele...

Rastgele gerçekleşen hayallerimize, yola çıkmış yüreğimiz ağzımızda beklediğimiz iyi haberlere, kendimizi bulduran işlere, elden ele doğru kişiye ulaşan özgeçmişlere, şifa veren ellere, arka veren arkadaşlara, hep yanımızda biten dostlara, kulağımızın pasını silen bir çift tatlı kelama, sakinleştiren laflara, sıcacık bakan bakışlara, sabrın sonu selametlere, bin berekete, milyonlarca umut kapısına, su gibi keyifli geçen zamana, başarılı projelere, gününde biten işlere, sevimli müşterilere, balya balya satışlara, anlayışlı yöneticilere, özverili çalışanlara, zamanında ödenen çeklere, ay sonunda ödenen maaşlara, gün sonunda alınan yevmiyelere, bizi besleyen kitaplara, ilk defa sahne alan oyunculara, düşündüren oyunlara, güldüren filmelere, sorgulatan sergilere, verimli hasatlara, doğa dostu üretimlere, sürdürülebilir markalara, Afrika'nın tüm ücra köşelerine ulaşan temiz suya, karnını her gün doyuran insanlara, ana babaya kavuşan sahipsiz çocuklara, sağlıklı doğaya, ağız tadı ile kalkılan sofralara, yeni keşfedilen bağlara ve şaraplara, sağlığa kalkan rakılara, bir yürek taşımı heyecanı paylaştığımız kahve aralarına, derin muhabbet ettiğimiz tıngırtılı çay saatlerine, birlikte eğlendiğimiz anlara, birbirimizi anladığımız zamanlara, kalbimizi çarptıran sevgilere, bulutların üzerine çıkaran aşklara, güven veren sevgiliye, sadece üstümüzde olan çapkın bakışlara, bağışlanabilecek hatalara, cevabını aldığımız mesajlara, sevinçten Plüton'a fırlatan aramalara, gülmekten öldüren şakalara, egoyu tavan yaptıran iltifatlara, takla attıran tekliflere, dans ettiren müziklere, yerinde duran geri gitmeyen Merkür'e, şansımızı döndüren Jüpiter gününe, Mars'tan gelen erkeklerle Venüs'ten gelen kadınların Venüs saati ile güzelleştiği ahenkli dünya saatlerine, Pazartesi'den Pazar'a bozulmayan diyetlere, yulaf yerken Karatay'dan fırça yemediğimiz günlere, kalçamıza yapışmayan tatlı krizlerine, doğalını bulamasak da organiğini yiyebildiğimiz gıdalara, gezen tavuklardan daha çok gezip keşfettiğimiz haftasonlarına, sevgilimizle elele 10.000 adım yürüyüşlere, nasiplendiğimiz kimyasalların kimyamızı bozmadığı, kimyamızın tuttuğu birlikteliklere, beraberken bir olabildiğimiz sevdalara, masalımıza inanan sevdalıya, hayatın masal olduğu bir ömüre, ömrümüzü geçirdiğimiz hayat eşine, birbirine eş olmayan daha mutlu günlere, saatleri kovalamadığımız akıp giden ders saatlerine, anda kaldığımız meditasyonlara, ayağı yere basan olumlamalara, geç kalmadan verilen karşılıklara, iş işten geçmeden atılan adımlara, zamanında verilen kararlara, yerinde verilen sözlere, tutmak üzere edilen yeminlere, mevsiminde çıkılan seyahatlere, kazasız belasız alınan yollara, ülke ülke gezilen gezilere, sınırların olmadığı bir dünyaya, birliğin barış sağladığı bir evrene, dirliğin sevgi getirdiği bir yeni yıla rastgele... 

Tuesday, November 28, 2017

ESKİ ve YENİ

Her gün aynı sokaktan geçerek sürdürülen yaşamlar,
Yenilenmeden eskimeye terk edilmiş evlerin arasından geçerken yeni telaşların içinde olanlar,
Doğan güneşle yenilenen türlü dertlerle boğuşup,
Akşam evine hep 'yeni ne pişirsem' telaşı ile dönen kadınlar,
Her yattığında geceye uyurken,
Hep yeni günün kaygısını taşıyan adamlar,
Çocukken hayallerini gezdirdiği sokaklardan,
Gençliğinde aşkın ateşi ile yüreği ağzında salınanlar,
Dün hayat gailesinde olup, bugün yaşlılığında sokağı yavaş adımları ile voltalayanlar,
Her gün yeni ve çeşitli yaştan duygularla yıpratılmış yuvalar,
Sesleri kaldırımlara karışan hayatlar,
Hayatlarda aynı insanların yıllarca yaşadığı yeni yeni yaşamlar,
İnsanın eski demeye ne kadar hakkı var?
Bugünün yeni gıcır gıcır binalarının arasında benzer ruh hali ile tekdüze bir yaşam sürdüren insanların hayatlarında yeni olan ne var?

Antakya - 2009