Birey olarak evrene kıyasla
miniminnacık varolmuş bir ışıkken, çok istediğimiz "şey" ler, koca
evren için aslında ne kadar az'dır.
Ya bize taşıyamayacağımız kadar çok
ağır gelen acılarımız, üzüntülerimiz? Hani dilemez miyiz Allah'tan "bana
taşıyamayacağım yükleri verme" diye, aslında bu sonsuz varoluş içerisinde,
yaratan için kimbilir ne kadar da azdır...o zaman "Allahım bana neden bu
acıyı verdin ?" diye sormak ne kadar da anlamsızdır...
Çok yoksunum dediğimiz herşey,
aslında evrende ne kadar da çoktur. Senin az dediğini, kim bilir karşındaki ne
çok hayal eder, çok dediğini ise kim bilir ne kadar hafife alır...
O yüzden belki de bir şeyi çok
isterken, ne kadar ve ne derece çok istediğimizi görece, kendi ölçülerimizle,
sayıca, tarifi ile çok net istemek lazımdır ki, zaten evrende bol miktarda
hazır bekleyen hali ve bereketi ile bize gelsin...
Peki
Sevgi'nin azı çoğu var mıdır ?
Bence Sevginin kabı, Sevmenin şekli
yoktur. Öyle ise, çok sevgi istemek neye göre revadır? az ya da çok sevilmişiz,
bu sadece bizim algılamamızdır. Az ya da çok sevilmek isteriz, bu yine bizim
kararımızdır. Yani kısaca sahip olduğumuz egomuz, çok net olarak bizim
algımızın tartısıdır.
Öyleyse bazısı dünyayı başımıza
yıkmış, kantarın topuzunu yerinden söküp atmış, hakkımız yenmiş, kandırılmışız,
bu ne kadar kötüdür? Bence biz izin verdiğimiz kadardır, o yüzden çok da
önemsemeyip, aslında affetmeliyizdir. Ya da birinin bütün dünyası olmuşuz,
yalnızlık çekmiyorsak, iş yerinde haksızlığa uğramıyorsak, değer görüyorsak ne
kadar güzeldir? Tabii ki bizim anladığımız kadardır, tabii ki çok
kıymetini bilip kaybetmemelidir, hatta karşılık verip çoğaltmalıdır...
Az çok değer verip severiz de bu
bize az da olsa ne ifade eder; aksine yerlere göklere sığdıramayıp çok değer
verip severiz de karşımızdakinin gönlünü ne kadar çok fethederiz? Aslında
çokca sevdiğimiz ve bildiğimiz kadar, az biraz da olsa karşımızdakinin hissedebildiği
kadar...
Az da olsa, çok da olsa, Sevgi
varoluşun derinliklerinden, yani Öz'den gelir. Bana göre bu Öz'ü bizim gibi
hisseden ve bizim gibi algılayan kişi, ÖZeşimizdir. Özeşin iyisi kötüsü
olmadığı gibi, azı veya çoğu da yoktur, ÖZeş tamdır, olduğu kadarı zaten
senin tamlayanındır, bana göre dünyalar kadar çok, uzay kadar engindir,
heryerdedir, her duyguna dokunur; olduramadığın kadarı ise zaten hiç var
olmamıştır. O yüzden ÖZeşin ile aranda egonu bastırabilecek, nefsini
susturabilmeye yetecek kadar sonsuz sevgi, kabulleniş, affediş, saygı, barış ve
huzur vardır. Az veya Çok boyut değiştirir, TAM'a dönüşür, sonsuz olur
aranızda. Öyle ki, ÖZ'ün Sevgi de olsa Korku'da, kaynağınız aynıdır, ve bu
kaynak kardeşliği aranızdaki sırrı yani sadece ikinizin paylaşabildiği sonsuz
BİR'liği oluşturur. Aynı tasavvuf inancındaki bir Nur'un kendi ışığının aynını
diğer bir Nur'da görebilmesinin sırrının, yine Nur'un kaynağından gelen tutku
ile olması gibi...
Çoğumuz çokça
zaman boyunca Özeşimizi ararız, onu bulunca tam olacağımızı biliriz, o yüzden
hatta tastamam hayaller kurar belki O'nu ömür boyu bulamama korkusundan, en çok
sevdiğimizle bir an önce BİR olmak isteriz de, bu bazen BİR olmaktan daha çok,
ne yazık ki az bir birliktelik ‘ten öteye geçemez, çok da hırpalar bizi.
Birlikte oluruz, bazen çok beğenir adına aşk deriz, hatta çok mutlu eşler olup
evlilik bile yaparız, kendi aramızda bunun adını ruh eşi, ruh ikizi koyarız ama
maalesef bir zaman sonra ruh sapmasına uğradığımızda, ne eş kalır ortada ne de
ikizimiz...
Oysa ruhumuzu yani aslında gerçek
özümüzü bulduğumuzda çok iyi tanıdığımızda, az kalmıştır TAMlanmaya, O'nunla
BIR olmaya. İşte söz konusu iki kişilik ilişki de olsa, herşeyin sebebi dönüp
dolaşıp yine bizi, en çok kendimizi bulmakta...
Biz az çok ne isek, neyi kabul eder
ve ne kadar görür isek, hissettiğimiz ve aldığımız o kadardır. Ne kadar sever
isek, yaşadığımız o kadardır.
Şairin dediği gibi, aslında Sevmek
ne uzun kelime...İçimize yaptığımız yolculuk da çok uzun bir yol sevgiye
benzeyen. Sevmek bazıları için az bulunan, kimilerince çok çabuk tüketilen,
bana göre çok meşakkatli bir mesele...
Sevmek aslında az çok sabır, az deli
cesareti isteyen, çok derin bir mesele...İçimizde hissettiğimiz çok az bir
Sevgi bile olsa, Sevmek öyle mi, dönüp dolaşıp ucu en çok bize dokunan bir
mesele. Az da olsa, çok da olsa, içinde Sevgi geçen en kötü eylemden bile en
çok kendimizi sorumlu hissettiren bir mesele.
Gönül bir kere sevmeye görsün, tüm
duygular, en çok korku üzülmekte, tersine gönül bir kere artık sevmediğine
karar versin, en çok özgüven törpülenmekte...
Sevmek işte bu yüzden duygular
taarruzunda galip çıkmaya çalışan çok çetin bir mesele. Sevmek, Seven ile
Sevda'sı arasındaki az veya çok, Sevgi'den de bağımsız tek mesele. Öyle ki az
imiş veyahut çokmuş önemi olmayan, tastamam bizi kendimizden özgürleştirebilen,
hesabını kendimize az veya çok vermek zorunda olmadığımız tek mesele...
O yüzden birini çok sevip mutlu
edememişiz, çok sevmişiz ama O az kıymet bilmiş, karşılık vermemiş çok
umurumuzda olmamalı, çünkü sevmek gerçekten tek kişilik bir mesele.
Öyleyse, az çok
matematiğime göre, sevginin azı çoğu olsa da, sevmek değil midir esas olan,
yani Az Çok kendimiz değil miyiz bu evrende esas kahraman? Daha çok sevgi
isterken kendimizi veya bir başkasını daha çok sevmek gerek değil midir, az da
olsa bizi Bir'e TAMamlayan ?
24/11/2014