Kumluklardan yürüyüp, beyaz delikli tuğla korkulukların kumları ayırdığı, çay bahçesi görünümlü restorana ulaştık. Sanki az daha yürüyüp köşeyi dönsek, Marmaris açık hava sineması, perdede çocukluğum. Köşedeki satıcıların elindeki papatyaları 'içi boş'lardan saysak tatlı tatlı, kabak çekirdeklerini çiğdemden kabul etsek sahne tastamam olacak.
Anneler
babalar yürüyor çocuklarıyla elele. Şu siyah saçlı alımlı bayana annemin genç
hali derim pekâlâ, elinden sımsıkı aşkla tutan babam, ortadaki çocuk da ben
olabilirim ancak mutluluktan zıplayan.
Ha
M'ozambik, ha M'armaris, ha geçmişe yolculukta varılan M'utluluk ülkesi, mevsim
M’ozambikte kışken, M’utluluk ülkesinde yaz olmuş ne farkeder, perdede oynanan
film bir çocuk için ancak M’armariste geçer.
Otel
odasında balkonu araladığımda içeriyi dolduran dalga sesi zamana galip
gelebilen tek şey sanırım, varılan farazi M’utluluk ülkesi, benim evrenimde
M’utary. O yüzden Mutary’de dalganın sahile vuruşu aynı sesi çıkarıyor ve aynı
hazla huzur veriyor deniz tutkunlarına. O yüzdendir ki tüm sahil kenarı
şehirlerde aynı filmin oynaması ve varılan tüm deniz şehirleri M’utary tadında…
08/08/2011,
Maputo